EÜ bilim ekibi deprem bölgesinden döndü
Kahramanmaraş merkezli ve 11 ili etkileyen ardışık iki depremin ardından tüm gücünü seferber eden Ege Üniversitesi, ayni ve nakdi yardımların yanı sıra, İzmir Valiliği, Sağlık Bakanlığı ve AFAD koordinasyonunda hem sağlık ekibi hem de yapılarda incelemelerde ve tespitlerde bulunmak üzere bilim ekibini bölgeye gönderdi. Bölgede bir hafta kalan bilim ekibi, depremde yıkılan, hasar gördüğü halde yıkılmayan ve sağlam kalan yapıları inceleyerek gözlemlerini anlattı.
23 Şubat 2023 - 12:56
Bir hafta boyunca bölgede çalışmalarda bulunan ekipte EÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyeleri; Doç. Dr. Ayhan Nuhoğlu, Prof. Dr. Alper Sezer, Doç. Dr. Emre Ercan, Doç. Dr. Çağlayan Hızal ve Arş. Gör. Harun Alp yer aldı.
Konuya ilişkin açıklama yapan EÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayhan Nuhoğlu, Anadolu coğrafyasının insanoğlu için çok ideal bir yaşam ortamı sunduğunu belirterek, “Toprakları verimlidir, ormanları ve su kaynakları yeterlidir, iklimi elverişlidir, denizlerle çevrilidir, önemli ticaret yollarının güzergahındadır, gelenek ve kültür hazinesi geniştir. Bu nedenlerle tarih boyunca uygarlıkların beşiği olmuştur. Ancak çok sinsi ve ölümcül bir tehlikeyi barındırır; deprem. Anadolu coğrafyasında birkaç senede bir etkili yer sarsıntısı olur, ancak 6 Şubat tarihinde meydana gelen şiddetli depremler neredeyse unutulacak kadar uzun zaman dilimlerinde tekrarlanırlar. Can ve mal kaybına neden olan ise yaşadığımız, çalıştığımız, okuduğumuz, tedavi gördüğümüz, ürettiğimiz binaların yıkılmasıdır. Diğer bir değişle, binalarımızın yıkılmasını önleyebilirsek, sorun büyük ölçüde çözüme kavuşmuş olur. Ülkemizdeki İnşaat Mühendisliği için bu, çözümü kolay bir meseledir” şeklindeki ifadeleri kullandı.
Doç. Dr. Nuhoğlu, açıklamalarının devamında çalışmalarına Hatay ilinden başladıklarının bilgisini verdi. Doç. Dr. Nuhoğlu, şu şekilde konuştu:
“Hatay ilinde özellikle basında da fazlasıyla yer alan Rönesans Rezidans alanında incelemelerde bulunduk. Daha sonra Kırıkhan, Belen ve İskenderun bölgelerindeki yapıları taradık. Buradan Osmaniye iline geçtik. Önceden tarım yapılan ovalarda ve alüviyonal dolgulu alanlarda, yüksek rakımlı alanlara göre çok daha fazla hasar olduğunu gözlemledik. Depremin en fazla etkilediği yerlerden olan Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde ise verimli bir ovanın civarında yapılanmış olan yerleşimin alanındaki birçok binanın tamamen veya kısmen çöktüğünü veya ağır hasarlı halde ayakta kalabildiğini gözlemledik. Gaziantep’ten Adıyaman’a ilerlediğimizde bu güzergahta tarihi kültür mirası olan yapılarımızda da büyük boyutlarda yıkımların ve hasarların meydana geldiğini gördük. Adıyaman il merkezinde ağır göçme ve hasarın meydana geldiğini, buna karşılık yeni yapılaşma alanlarında ise yıkılma ve hasarın çok daha az düzeylerde gerçekleştiğini gözlemledik. Birinci depremin merkezi olan ve önemli yıkımın meydana geldiği Kahramanmaraş Pazarcık ve hemen yakınındaki Gölbaşı ilçelerinde, dağ yamacında olan yapılarda, vadiye yakın alanlardaki yapılara kıyasla çok daha az hasarın meydana geldiğini tespit ettik. En ağır yıkımlardan birini yaşayan Kahramanmaraş’ın şehir merkezinde, merkez semtlerinde, şehir dışında kurulan yeni yerleşim alanında ve sanayi bölgelerinde gün boyu incelemelerde bulunduk. Bu bölgede de, vadi ve ova civarlarında yer alan yapılarda ağır kayıplar oluştuğu, dağa doğru gidilerek inşa edilmiş olan yapılarda ise nispeten daha az oranda kayıp ve hasar bulunduğunu gözlemledik” diye konuştu.
Konuya ilişkin açıklama yapan EÜ Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ayhan Nuhoğlu, Anadolu coğrafyasının insanoğlu için çok ideal bir yaşam ortamı sunduğunu belirterek, “Toprakları verimlidir, ormanları ve su kaynakları yeterlidir, iklimi elverişlidir, denizlerle çevrilidir, önemli ticaret yollarının güzergahındadır, gelenek ve kültür hazinesi geniştir. Bu nedenlerle tarih boyunca uygarlıkların beşiği olmuştur. Ancak çok sinsi ve ölümcül bir tehlikeyi barındırır; deprem. Anadolu coğrafyasında birkaç senede bir etkili yer sarsıntısı olur, ancak 6 Şubat tarihinde meydana gelen şiddetli depremler neredeyse unutulacak kadar uzun zaman dilimlerinde tekrarlanırlar. Can ve mal kaybına neden olan ise yaşadığımız, çalıştığımız, okuduğumuz, tedavi gördüğümüz, ürettiğimiz binaların yıkılmasıdır. Diğer bir değişle, binalarımızın yıkılmasını önleyebilirsek, sorun büyük ölçüde çözüme kavuşmuş olur. Ülkemizdeki İnşaat Mühendisliği için bu, çözümü kolay bir meseledir” şeklindeki ifadeleri kullandı.
Doç. Dr. Nuhoğlu, açıklamalarının devamında çalışmalarına Hatay ilinden başladıklarının bilgisini verdi. Doç. Dr. Nuhoğlu, şu şekilde konuştu:
“Hatay ilinde özellikle basında da fazlasıyla yer alan Rönesans Rezidans alanında incelemelerde bulunduk. Daha sonra Kırıkhan, Belen ve İskenderun bölgelerindeki yapıları taradık. Buradan Osmaniye iline geçtik. Önceden tarım yapılan ovalarda ve alüviyonal dolgulu alanlarda, yüksek rakımlı alanlara göre çok daha fazla hasar olduğunu gözlemledik. Depremin en fazla etkilediği yerlerden olan Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde ise verimli bir ovanın civarında yapılanmış olan yerleşimin alanındaki birçok binanın tamamen veya kısmen çöktüğünü veya ağır hasarlı halde ayakta kalabildiğini gözlemledik. Gaziantep’ten Adıyaman’a ilerlediğimizde bu güzergahta tarihi kültür mirası olan yapılarımızda da büyük boyutlarda yıkımların ve hasarların meydana geldiğini gördük. Adıyaman il merkezinde ağır göçme ve hasarın meydana geldiğini, buna karşılık yeni yapılaşma alanlarında ise yıkılma ve hasarın çok daha az düzeylerde gerçekleştiğini gözlemledik. Birinci depremin merkezi olan ve önemli yıkımın meydana geldiği Kahramanmaraş Pazarcık ve hemen yakınındaki Gölbaşı ilçelerinde, dağ yamacında olan yapılarda, vadiye yakın alanlardaki yapılara kıyasla çok daha az hasarın meydana geldiğini tespit ettik. En ağır yıkımlardan birini yaşayan Kahramanmaraş’ın şehir merkezinde, merkez semtlerinde, şehir dışında kurulan yeni yerleşim alanında ve sanayi bölgelerinde gün boyu incelemelerde bulunduk. Bu bölgede de, vadi ve ova civarlarında yer alan yapılarda ağır kayıplar oluştuğu, dağa doğru gidilerek inşa edilmiş olan yapılarda ise nispeten daha az oranda kayıp ve hasar bulunduğunu gözlemledik” diye konuştu.
YORUMLAR