Deprem korkusunun beslenmesi bireylerde farklılık gösteriyor

Türkiye’nin deprem kuşağında bulunması kaçınılmaz bir gerçekken son aylarda İzmir’de ve Düzce’de meydana gelen depremler insanlarda korkuya neden oldu. Depremin ne zaman olacağı, şiddetinin nasıl olacağı ya da yarattığı etkilerin bilinmemesi her zaman insanın depremden korkmasına sebep olur. Korkunun beslenmesi ve kaygıların ortaya çıkması ise her bireyde farklı şekilde kendini gösterir. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, depremlerin psikolojik etkileri üzerine değerlendirmeler yaptı.

Deprem korkusunun beslenmesi bireylerde farklılık gösteriyor
24 Kasım 2022 - 00:48
Depremin birçok insanda tedirginliğe neden olduğunu, insanların sevdikleri, ailesi ve yakın çevresinin de içinde olduğu felaket senaryolarının korku ve endişeyi daha fazla tetiklediğini belirten Psikolog Ezgi Dokuzlu, deprem korkusunun kişilerde yüksek sese karşı aşırı hassasiyet, her an deprem oluyormuş hissi veya beklentisi, yoğun korku, uyku bozuklukları ve yeme düzeninde bozulmalar şeklinde ortaya çıkabildiğini aktardı. Deprem korkusunda kişinin genellikle depremin kendisinden değil, doğuracağı sonuçlardan endişe ettiğini vurgulayan Psikolog Ezgi Dokuzlu, deprem ve yarattığı etkilerin korku, öfke, suçluluk ve pişmanlığın deprem sonrasında gösterilen tepkiler arasında olabileceğini söyledi. Dokuzlu, deprem gibi travmatik olayların, kişilerin bir süre tedirginlik yaşamasına neden olduğuna vurgu yaparak, “Günlük yaşamında bu gibi yaralayıcı ve oldukça etkileyici bir deneyim yaşamayan kişi için deprem sonrasındaki süreç oldukça zorlayıcı olabiliyor ve kişinin yeniden yaşamına kaldığı yerden devam etmesi ayları hatta yılları bile bulabiliyor” dedi. Özellikle enkaz altından çıkmış veya yakınını kaybetmiş kişiler için durumun çok daha zor olduğunu belirten Dokuzlu, “Sağlıklı olan, bu süreçten bir süre sonra normal yaşama devam etmektir ancak travma yaşayan kişi adaptasyon evresinde ve travmayla başa çıkma konusunda zorluk yaşıyorsa mutlaka bir uzmana başvurulmalı” uyarısını yaptı.

Travma yaşayan insanlarla doğru iletişim kurmanın da önemli olduğuna dikkat çeken Uzman Psikolog Ezgi Dokuzlu, deprem gibi afetlere maruz kalan kişilere nasıl destek olunabileceğine ilişkin önerilerde bulunarak, şu açıklamayı paylaştı:

Kişi yaşadığı olumsuz durumu tüm ayrıntılarıyla paylaşmak isteyebilir veya hiç bu konu hakkında konuşmak istemeyebilir. Neler hissettiğini, neler yaşadığını anlatmasına izin verin ve sabırla dinleyin. Yaşadıkları hakkında paylaşımda bulunmak istemiyorsa ısrarcı olmayın. Dinlerken yargılamayın, eleştirmekten kaçının. Yaşadığı olumsuzluğu paylaşacağı birinin olduğunu bilmek ona iyi hissettirecektir.

Olumsuz durumlar sonrasında insanlar her zaman konuşmak istemeyebilir, olayı hatırlatacak şeyleri düşünmek istemeyebilirler. Bazen hiçbir şey yapmadan sadece yanında olmak, varlığınızı hissettirmek bile iyi gelecektir. Bu gibi olaylar sırasında veya sonrasında ihtiyaç duyulan şey kişiyi dinleyen, güven veren, anlamaya çalışan, hoşgörülü birinin yanında olduğunu hissetmesidir. İhtiyacı olduğu her zaman size kolayca ulaşabileceğini hatırlatın.

Sağlıklı düşündüğü bir dönemde olmadığını, zamana ihtiyacı olduğunu unutmayın
Afette kayıp yaşayan kişi bu yıkıcı olayın etkisiyle bir süre sağlıklı düşünemeyebilir, kendini anlatırken duygularını ifade ederken zorlanabilir, günlük yaşamına geri dönmesi zaman alabilir. Bu sırada çevresindekilerin desteği, söyledikleri, kişinin iyileşmesine katkı sağlar. Hemen eski yaşantısına dönmesini beklemek ve hiçbir şey olmamış gibi davranmak yapılan en büyük hatalardan biridir.
Yaşadıkları şok ve çaresizlikle birlikte olaylar hakkında doğru yorumlar yapamayabilirler. Bu nedenle onları rahatlatmak adına geçici çözümler üretmek yerine kalıcı ve yaşamlarını kolaylaştırıcı gerçekçi fikirlerle yardımcı olmaya çalışmalısınız.

Toplumdaki diğer bireylere de destek olmak adına afet sonrası psikolojik destek sağlamaya gönüllü uzman kişilerin iletişim bilgilerini mümkün olduğunda fazla kişiyle paylaşmaya çalışın. Buna ek olarak sosyal medyadaki yanlış ve yanıltıcı, paniğe sürükleyici bilgilerin yayılmaması için bu bilgileri gerekli yerlere bildirin.

Suçlayıcı dil kullanmak yerine bugünlerde uzlaşmacı, yardımcı ve barışçıl bir dil kullanmaya çalışın. Birçoğumuz yaşanılan üzücü afetler nedeniyle üzgünüz, duygularımızı paylaşmak istememiz oldukça normal fakat bunu yaparken kendimizi ve başkalarını huzursuz edecek söylemlerden uzak durmalıyız. Toplumdaki kaygının fazla olması kişilerarası çatışmayı ve anlayışsızlığı da beraberinde getirebilir. Bu da gereken yardıma yeterince odaklanmayı engelleyebilir.”

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum